İsveç’in sağcı hükümetinin devlete karşı suç işleyen çifte vatandaşları İsveç vatandaşlığından çıkarmaya yönelik çalışmaları Avrupa’da gündem konusu oldu. Gündemi değerlendiren, Birleşmiş Milletler (BM) Göçmen İşçiler Komitesi Üyesi ve İstinye Üniversitesi (İSÜ) İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Can Ünver, “Bu planın çok da kolay hayata geçirilebileceği kanısında değilim” diyor. Avrupa’da sağın yükselişinin göçmenlikle ilgili politikaların ivme kazanmasına neden olabileceğini belirten Ünver, bu tür uygulamaların göçmenlere karşı uygulanan suçlara toplumsal vicdanlarda ‘meşruiyet’ kazandırabileceğine dikkat çekiyor.
İsveç’in sağcı hükümetinin devlete karşı suç işleyen çifte vatandaşları İsveç vatandaşlığından çıkarmaya yönelik çalışmaları Avrupa’da dikkatleri üzerine çekti. Peki, sağcı hükümetlerin yükselişi göçmen nüfusu bu açıdan nasıl etkiler? Almanya’da oy oranını artıran aşırı sağ bu gibi uygulamaları gündeme getirebilir mi? Birleşmiş Milletler (BM) Göçmen İşçiler Komitesi Üyesi ve İstinye Üniversitesi (İSÜ) İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Can Ünver gündemi şöyle değerlendirdi:
“KOLAYCA HAYATA GEÇİREMEZLER”
“Göçmenlere ve göçmen kökenlilere karşı batı ülkelerinde artan aleyhtarlığın yansımalarını özellikle popülist yönetimler eliyle çeşitli biçimlerde köpürtüldüğü görülüyor. Bu tutum, siyasi ve idari düzenlemelerle göçmen sayısını azaltmak, mevcut göçmenleri göç ettikleri ülkelerdeki ikametlerini güvenli olmaktan çıkarmak ve bu tutumla göçü bir tehdit olarak algılayan seçmenlerin daha fazla desteğini sağlamak olarak açıklanabilir. İsveç’te de olan bundan ibaret. Ancak gerçekleştirilebileceği kuşku götürür. Bu ülkede insan haklarına saygılı ve göçmenlerin haklarının da devletin güvenlik kaygılarına neden olmayacak şekilde temin edilebileceğine inanan geniş bir kesim de bulunuyor. Bu planın çok da kolay hayata geçirilebileceği kanısında değilim.
“ALMANYA’DA İŞ BAŞINA GEÇEN HÜKÜMET BU KADAR CÜRATKAR OLAMAZ”
Almanya’da iş başına geçmekte olan muhafazakâr-sosyal demokrat koalisyon hükümetinin bu denli ‘cüretkâr’ bir adıma tevessül edeceğini sanmıyorum. Bu ülkede popülizm, hatta Neonazi eğilimlerin siyasette hızla etkisini gösterdiği, aşırı sağcı AfD Partisi’nin son anketlerde birinci parti konumuna yükseldiği biliniyor. Bu türden bir uygulamanın hayata geçirilmesi halinde Almanya’da da yankıları olacak, göç politikasının sert ve sınırlayıcı olmasına ilişkin talepler çoğalacak. Bununla birlikte, Alman vatandaşlık yasası 1 Ocak 2000 tarihinden beri Almanya’da doğan göçmen kökenlilerin vatandaş olabilmeleri için kan bağı anlamına gelen ‘jus sanguinus’ ilkesinin yanı sıra ‘jus soli’, yani ‘ikamet edilen toprak esasını’ getirdi. Bu liberal adım sosyal demokrat-yeşiller hükümeti tarafından atıldı. Son hükümet döneminde de yine sosyal demokratların girişimiyle Türk vatandaşları için de çifte vatandaşlık verilmesi mümkün kılındı. Bu tutumdan geri adım atılması bekleniyor. Henüz açıklanmamış olan koalisyon hükümetinin programında göç ve göçmenlerle ilgili öngörüler hakkındaysa bir bilgi bulunmuyor. Esasen göçmenlerle ilgili her tartışma onların ister istemez bir tehdit olarak algılanmasına neden oluyor ve zihinlerde fiilen kriminalize edilmelerine yol açıyor.
“AŞIRI SAĞIN YÜKSELİŞİ BENZER POLİTİKALARA İVME KAZANDIRABİLİR”
Avrupa’da sağın yükselişi bu tarz politikaların ivme kazanmasına neden olabilir. Hak edilen vatandaşlığın süreyle sınırlandırılması veya kolaylıkla iptali uluslararası insan hakları hukukunun ve ulusal hukukun çiğnenmesi, toplumsal huzuru bozucu niteliktedir. Bu türden uygulamalar aşırı sağ/ırkçı politikaların ekmeğine yağ sürerken, onun da ötesinde göçmenlere karşı uygulanan suçlara bir anlamda toplumsal vicdanlarda ‘meşruiyet’ bile kazandırabilir. O nedenle gerekli toplumsal tepkilerin zaruri olduğu ve göçmenleri kabul eden ülkelerin göçmen karşıtı/ırkçı tutumlara karşı tavır belirlemesi gerekliliği gündeme oturuyor.”