Canlarım ve Cananlarım, Azılı can düşmanlarım.
Naçiz kulunuz FÖŞ yakın zamanda Yapay Zeka kullanmaya başladı. Bir süreliğine makale köşemde size ChatGPT’yle (Çet) tecrübemi yansıtacağım. Yöntemim şu. Bir konuda Google arama motoru ile detaylı tarama yaparak, kafamdaki soruya cevap arıyorum. Seçtiğim haberleri sırlayıp, Çet’ten bir analiz yapmasını istiyorum. Çıkan sonucu değerlendirip, beğenmediğim noktalarda ben devreye giriyorum.
Bu ikinci tecrübemde Gelişen Piyasalara bu yıl para girecek mi sorusuna cevap aradım. Çünkü, Türkiye açısından döviz kuru ve dış finansman bağlamında en kritik soru bu. Doğal olarak, Türkiye’nin kendine özgü şartları, örneğin Erdoğan’ın Kürtlerin sorunlarını çözen bir anayasaya CHP’yi de dahil edip etmeyeceği sorusu ve enflasyonun seyri de sıcak para girişini etkileyecek. Ama, benim tecrübeme göre, para girişlerini öncelikle o varlık sınıfına gösterilen küresel ilgi belirler.
Şimdi Çet’le yaptığımız ortak analize geçelim:
Bank of America: Gelişmekte Olan Piyasalar Çıkışa Geçiyor
Yatırımcılar için bir sonraki boğa piyasasının adresi gelişmekte olan piyasalar olabilir. Bank of America stratejistlerine göre, zayıflayan dolar, ABD tahvil getirilerinde zirveye yaklaşılması ve Özellikle Çin ekonomisinde toparlanma sinyalleri, bu piyasalardaki varlıkları cazip hale getiriyor.
Bank of America Global Araştırmalar ekibinden Michael Hartnett’in müşterilere gönderdiği notta, “Zayıflayan dolar ve sabit kalan faiz ortamında gelişmekte olan piyasa hisselerinden daha iyi performans gösterecek bir varlık sınıfı yok” denildi. Hartnett, MSCI Gelişmekte Olan Piyasalar (EM) Çin Hariç endeksinin son bir ayda %20 artış gösterdiğine dikkat çekti ve endeksin 20 yıllık yatay banttan çıkmak üzere olduğunu vurguladı.
2025 yılında dolar endeksi şimdiye kadar %7’den fazla gerilerken, analistler bu düşüşü Trump yönetiminin uyguladığı gümrük tarifelerinin ABD ekonomisine yansımaları nedeniyle Fed’in faiz indirme ihtimaline bağlıyor. Düşük faiz genellikle yerel para biriminin değer kaybına neden olur ve bu durum yatırımcıları daha yüksek getiri sunan piyasalara yönlendirir.
Doların zayıflaması, gelişmekte olan piyasalara sermaye akışlarını artırabilir. Bunun yanında, Bank of America analistleri 30 yıllık ABD tahvil getirisinin %5’in üzerine çıkmasını beklemiyor. Bu seviye psikolojik açıdan önemli bir eşik olarak kabul ediliyor. Daha yüksek tahvil getirileri, gelişmekte olan piyasa para birimlerini zayıflatabilir ve borçlanma maliyetlerini artırabilir.
Franklin Templeton’ndan gelen bir başka analizde ise gelişmekte olan piyasa hisse senetleri, “yeterince sahiplenilmeyen, az değer biçilen ve takdir edilmeyen” bir varlık sınıfı olarak tanımlandı. Şirketin görüşüne göre, bu hisseler yıl başından bu yana ABD hisselerine göre daha iyi performans gösterdi. iShares MSCI EM ex-China ETF %8’den fazla artış gösterirken, S&P 500 %0,6 artışta kaldı. Hong Kong borsasının öncü göstergesi Hang Seng endeksi ise %16 artış kaydetti.
Franklin Templeton analistleri, bu farklı performansın nedenlerini açıklarken, gelişmekte olan ekonomilerin politika esnekliğine ve İç talebin Trump tarifelerine karşı dengeleyici etkisine dikkat çekti. Bu unsurlar, gelişmekte olan piyasaların hem risk hem de getiri açısından cazip hale getirdi.
Çin ekonomisinde toparlanma beklentileri de artıyor. ABD ile Çin arasında bu hafta başlarında ilan edilen 90 günlük gümrük ateşkesinin ardından Goldman Sachs, Çin için yıllık ekonomik büyüleme beklentisini yükseltirken, Tayvan, Kore ve Vietnam için de daha iyimser tahminler yayınladı.
Bloomberg: Çin dezenflasyon yayacak, Gelişen Ekonomiler faiz indirecek
Bloomberg’e göre, Çin’in ABD’ye ihracatı Nisan’da yıllık bazda %21 düşüş gösterdi. Ancak Çinli şirketler, bu kaybı diğer pazarlarla telafi etmeye başladı. Bu yeniden dağılım, gelişmekte olan ekonomilere yönelen ucuz Çin malları sayesinde bu ülkelerde enflasyon baskısını azaltabilir.
Principal Asset Management ve Barclays gibi fon yöneticileri, bu dezenflasyon dalgasının gelişmekte olan piyasalarda uzun vadeli tahviller için destekleyici olduğuna inanıyor. Barclays, Malezya, Brezilya ve Güney Afrika’nın Çin ithalatına en fazla bağımlı ülkeler olduğunu belirterek bu ülkelerin tahvillerinin daha fazla fayda göreceğini belirtiyor.
Ayrıca, Asya’daki bazı merkez bankalarının faiz indirimi için alanının artması da tahvilleri cazip hale getiriyor. M&G ve MFS gibi kuruluşlar Asya tahvillerinde pozisyonlarını artırıyor. MFS portföy yöneticisi Ward Brown, “ABD doları zayıflarken merkez bankaları bu fırsatı faiz indirimleri için kullanacak” diyor.
Olumsuz görüş de IIF’ten: İlk çeyrekte Gelişen Piyasalara taze para girmedi
Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) tarafından yayınlanan son raporlarda, bu sermaye akımlarının dengeyi kaybettiği belirtiliyor. 2025 yılının ilk çeyreğinde gelişmekte olan piyasalar tahvillerine 9,7 milyar dolar sermaye girişi olurken, bu tutarın 10,6 milyar dolarlık kısmı yalnızca Çin’e yöneldi. Çin hariç tutulduğunda bu piyasalardan net çıkış 900 milyon dolar oldu.
Aynı dönemde gelişmekte olan piyasa hisselerinden 9,9 milyar dolarlık çıkış kaydedildi. Bu da yatırımcı duyarlılığında ciddi bir bozulmaya işaret ediyor.
IIF, bu durumun klasik krizlerden farklı olduğunu, çünkü bunun dışsal bir şok değil, “yapısal hedefli kasıtlı bir politika tercihinin sonucu” olduğunu belirtiyor. Sermaye, getiri, likidite ve makro istikrar dengesine odaklanıyor.
Sonuç
Türkiye’de İmamoğlu krizinde sonra kaçan sıcak paranın eşzamanlı olarak küresel risk iştahının azalmasından etkilendiğini görüyorum. O günden bu yana, küresel risk iştahı yeniden yükselişe geçerek Çin haricinde Gelişen Piyasalara yönlendi. Dolar Endekisinin yıl boyunca zayıf seyretmesi fikri bana da cazip geliyor, ama bunu maliyeti ABD 10 yıl vadeli devlet tahvili getirilerinin %5’in çok üstüne çıkması olabilir. Bu durumda, para Türkiye gibi cari açığı dar ve para birimini güçlü tutmakta kararlı ülkelere yönelebilir.
Nihayetinde, analizde politik gelişmeleri hiç bir zaman göz ardı etmemek gerekir. Türkiye açısından bu bir risk de, fırsat da olabilir. Eğer Erdoğan İmamoğlu operasyonunu iş dünyası ve Özel’e de genişletmek niyetindeyse, global fonları Türkiye pozisyonu almaya ikna etmek çok zor olacak. Karşı tez olarak, AKP-MHP-DEM Parti arasında yeni anayasa pazarlıkları başlarken, CHP’ye operasyonun daha sonraki yıllara öteleneceği iyimser senaryo yatıyor. Bu senaryoda, hem Gelişen Piyasalara yönelik risk artışının yükselmesi, hem de yeni bir hikayeden yarar görürüz.
Atilla Yeşilada ve Güldem Atabay tarafından kaleme alınan özel raporlarımıza abone olmak ister misiniz? Abonelik koşulları için bize e-mail atın: [email protected]